Prof. Dr. Naci Görür, uzun yıllardır İstanbul için beklenen büyük deprem konusunda kamuoyunu bilimsel verilerle uyarıyor. Marmara Denizi'ndeki fay hattının kırılmasının an meselesi olduğunu sıklıkla dile getiren Görür'ün uyarıları, özellikle 17 Ağustos 1999 depreminden sonra daha da önem kazandı. Peki, İstanbul için beklenen bu büyük deprem hakkında gerçekten neler bilmeliyiz? Hazırlıklı mıyız? Neler yapmalıyız?

Öncelikle, beklenen depremin büyüklüğü konusunda genel bir kanı var. Uzmanlar, 7 ve üzeri büyüklükte bir deprem beklendiğini belirtiyor. Bu büyüklükteki bir deprem, İstanbul gibi nüfus yoğunluğu yüksek ve yapı stoğu çeşitlilik gösteren bir mega kent için yıkıcı sonuçlar doğurabilir. Tarihsel veriler de bu öngörüyü destekler nitelikte. İstanbul, geçmişte birçok kez büyük depremlerle sarsılmış ve ağır hasarlar almış bir şehir.

Depremin yaratacağı etkiyi anlamak için sadece büyüklüğüne bakmak yeterli değil. Zemin yapısı, bina dayanıklılığı ve deprem anında alınacak önlemler de hayati önem taşıyor. İstanbul'un farklı bölgelerinde zemin yapısı farklılık gösteriyor. Bazı bölgelerde zemin daha sağlamken, bazı bölgeler alüvyon zemin üzerine kurulu. Alüvyon zeminler, deprem dalgalarını daha fazla büyütme eğiliminde olduğundan, bu bölgelerde hasar riski daha yüksek.

Bina dayanıklılığı ise belki de en kritik nokta. 1999 depremi öncesinde yapılan birçok bina, depreme dayanıklılık konusunda günümüz standartlarını karşılamıyor. Kentsel dönüşüm çalışmaları hızla devam etse de, hala risk altında bulunan çok sayıda yapı mevcut. Bu nedenle, binaların deprem güvenliği açısından denetlenmesi ve gerekli güçlendirme çalışmalarının yapılması büyük önem taşıyor.

Deprem anında alınacak önlemler konusunda da toplumun bilinçlendirilmesi gerekiyor. "Çök-Kapan-Tutun" gibi temel hayatta kalma teknikleri, deprem anında hayati önem taşıyabilir. Ayrıca, acil durum çantası hazırlamak, aile afet planı oluşturmak ve toplanma alanlarını belirlemek gibi önlemler de alınması gerekenler arasında.

Deprem sonrası süreç de en az deprem anı kadar önemli. Enkaz altında kalanların kurtarılması, yaralıların tedavisi, barınma ve gıda gibi temel ihtiyaçların karşılanması için kapsamlı bir afet yönetim planı gerekiyor. İstanbul gibi büyük bir şehirde, deprem sonrası koordinasyon ve lojistik büyük bir zorluk oluşturabilir.

Prof. Dr. Naci Görür gibi uzmanların uyarıları, bize deprem gerçeğini hatırlatıyor ve hazırlıklı olmamız gerektiğini vurguluyor. Deprem kaçınılmaz olabilir, ancak depremin yaratacağı yıkıcı etkileri en aza indirmek bizim elimizde. Bilimsel verileri dikkate alarak, gerekli önlemleri alarak ve bilinçli bir şekilde hareket ederek, depremin felakete dönüşmesini engelleyebiliriz.

Unutmamalıyız ki depremle yaşamayı öğrenmek, İstanbul gibi deprem riski yüksek bir bölgede yaşayan herkesin sorumluluğudur. Bu sorumluluğu yerine getirmek, hem kendi hayatımızı hem de sevdiklerimizin hayatını korumak için atılacak en önemli adımdır.