Dink'in çalışmaları, Türkiye'deki azınlık hakları tartışmalarına önemli katkılar sağladı. Ermeni kimliğinin yanı sıra, Türkiye'nin demokratikleşme süreci ve insan hakları ihlallerine de dikkat çekti. Yazıları, önyargıları sorgulayan ve diyalog çağrısı yapan bir üslupla kaleme alındı. Bu yönüyle, hem destekçileri hem de eleştirmenleri tarafından yakından takip edildi.

19 Ocak 2007'de İstanbul'da uğradığı suikast, Türkiye’yi derinden sarstı. Cinayetin ardından yüz binlerce insan sokaklara dökülerek "Hepimiz Hrant Dink'iz, Hepimiz Ermeniyiz" sloganlarıyla protesto gösterilerine katıldı. Dink cinayeti, sadece bir gazetecinin öldürülmesi değil, aynı zamanda ifade özgürlüğüne ve demokratik değerlere yönelik bir saldırı olarak da algılandı.

Cinayetin ardından başlatılan yargı süreci, uzun yıllar boyunca tartışmalara konu oldu. Dava sürecindeki eksiklikler ve ihmaller, adaletin tam olarak sağlanamadığı yönünde eleştirilere yol açtı. Ancak Dink ailesinin ve insan hakları örgütlerinin azimli mücadelesi sonucunda, cinayetin arkasındaki güçler ve ihmali olan yetkililer hakkında soruşturmalar derinleştirildi.

Hrant Dink’in ölümünün üzerinden yıllar geçmesine rağmen, fikirleri ve idealleri hala yaşıyor. Onun mirası, barışçıl bir gelecek için çalışan yeni nesiller için ilham kaynağı olmaya devam ediyor. Unutulmayan bir ses olarak, Dink'in sözleri, Türkiye’nin demokrasi ve insan hakları yolculuğunda önemli bir mihenk taşı olarak kalacak. Toplumun her kesiminden insanlar, onun savunduğu değerler etrafında birleşerek, daha adil ve özgür bir Türkiye için mücadele etmeye devam ediyor. Dink'in hayatı ve ölümü, Türkiye’nin geçmişiyle yüzleşmesi ve geleceğini şekillendirmesi açısından kritik bir önem taşıyor.