Biden yönetimi, insan hakları ve demokratikleşme konularına öncelik vereceğini açıkça belirtti. Bu durum, Türkiye'nin iç politikalarına yönelik eleştirilerin artması anlamına gelebilir. Özellikle ifade özgürlüğü, yargı bağımsızlığı ve muhalefet partileriyle ilişkiler gibi konular, iki ülke arasında gerilim yaratabilecek potansiyel alanlar olarak öne çıkıyor.

Ekonomik ilişkilerde ise, ticaret anlaşmazlıkları ve yaptırımlar gündeme gelebilir. CAATSA yaptırımları gibi konular, iki ülke arasındaki ekonomik bağları olumsuz etkileyebilir. Ancak, karşılıklı ekonomik çıkarlar, bu tür gerilimlerin kontrol altında tutulması için bir teşvik unsuru olabilir.

Suriye ve Doğu Akdeniz gibi bölgesel konularda da farklı yaklaşımlar bekleniyor. Biden yönetiminin, Suriye'de YPG'ye verdiği desteğin devam etmesi, Türkiye ile ABD arasında anlaşmazlıklara yol açabilir. Doğu Akdeniz'de ise, Türkiye'nin enerji arama faaliyetleri ve deniz yetki alanları konusundaki anlaşmazlıklar, iki ülke arasındaki gerilimi tırmandırabilir.

Ancak, tüm bu potansiyel sorunlara rağmen, Türkiye ve ABD arasında işbirliği alanları da mevcut. Terörle mücadele, NATO üyeliği ve bölgesel istikrar gibi konular, iki ülkenin ortak hareket etmesini gerektiriyor. Biden yönetiminin, Türkiye ile diyalog kanallarını açık tutarak, sorunları diplomatik yollarla çözmeye çalışması bekleniyor.

Türkiye'nin, Biden yönetimiyle ilişkilerini nasıl yöneteceği de önemli bir soru işareti. Ankara'nın, Washington ile yapıcı bir diyalog kurarak, karşılıklı çıkarlara dayalı bir ilişki inşa etmesi gerekiyor. Bu, hem Türkiye'nin çıkarları hem de bölgesel istikrar açısından önemli.

Sonuç olarak, Biden döneminde Türkiye-ABD ilişkilerinin karmaşık bir seyir izlemesi bekleniyor. İki ülke arasında hem işbirliği alanları hem de gerilim noktaları bulunuyor. İlişkilerin geleceği, iki tarafın atacağı adımlara ve karşılıklı diyaloğun ne kadar etkili olacağına bağlı. Bu dönemde, diplomasi ve uzlaşma arayışı, her iki ülke için de en doğru yol olacaktır.